9 Mart 2018 Cuma

vida, gerizekalı vida!

Çok şey karaladım bu zamana kadar. Gerçek olmayan kavgalar üzerine karaladım, gerçek olmayan hayat hikayelerine çok anı ekledim, yazabildiğim en iyi satırlar hep gerçeklikten uzak şeyler üzerineydi. Sabahattin Ali'nin bahsettiği iki mekan, kafamızın içi ve dünyanın ta kendisi vardı ya. Ben hep kafamın içinde daha iyiydim. Gerçek dünyada istisnasız bir şekilde çuvalladım. Her şeyi kafasına takan, manasızca heyecanlı ve rahat yüzü görmeme engel olan yapım benim en büyük imtihanım oldu, bir adım bile öteye gidemedim. Bir adım bile öteye gidemeden kayboldum. İroni ama gerçek. Ayrıca yapım dediğim bu özelliklerle doğduğuma da inanmıyorum, bu gerçek dünyada geçen çocukluğum, büyük -yalnızca fiziksel- bir adam olma yolunda geçen günlerimde yaşadıklarım boyunca bu yapı hep ilmek ilmek işlendi. Ve bu mevzunun geldiği yerde kabuğunu kıramamış, bir önceki aşamadan hiçbir şey göremeyip bir sonraki aşamaya geçememiş bir adam olarak hiçlik yaşıyorum. Bir köşede çektiğim varoluş sancılarının bir gün bitme ihtimalinin arkasında bile boşa geçen günleri görebilen halimi anlayamıyorum. En acısı da... bazen bundan zevk duyuyorum. 

Anlık bir hissiyat olarak bu zevki hissedebiliyorum. Sanki yılacak ve yıkılacak, üzerine takılacak bir şeyle karşılaştığım zaman görevimi yerine getirmemi sağlayacak bir şeyle karşılaşmış gibi oluyorum. Bu anlık zevk hissiyatı daha sonra yerini o şeylerin getirdiği hüzne bırakıyor. Kontrolünü katiyen elime alamadığım bu hayatta, dediğim gibi, olduğum yerde dururken kaybolmayı başardım. Beni ne kurtarır bilmiyorum bu küme düşme mücadelesinden. Sabit bir duruş sandığım bu mevzunun altında uçuruma doğru atılan bir depar var belki. Kötümser tarafım öyle diyor. Hadi bir pygmalion etkisi yapalım ve diyelim ki: belki de hala ölmemem, inadına sürdürdüğüm varlığım görecek günlerim olduğu içindir. İnancım bana bu konuda yüreğimde huzurun zerresini hissedebilmek için defalarca dua ettirirken kuramları da pas geçmek istemiyorum. Her şeyin ortasındayım, bunu daha önce de kimsenin göremeyeceği yerlere yazmıştım. Bu her şeyi tek tek örneklendirmek hayatta en çok yaptığım şeyi yapıp kendimi tekrar etmek olur. Bari bir seferliğine de olsa etmeyeyim, ne gerek var. Ortadayım, hepsi bu. Hayatta bertaraf olmak üzere olan bir bi' tarafım. 

Arabesk kafamın içinde asla çalamadığım eğlenceli aşk şarkılarının yokluğunun hüznü var. Umutsuzluktan bahseden satırların yerini ben de isterim ki çiçekler ve böceklerin varlığına teslim edeyim. Var olana şükretmek boynumun borcu ama isterim ki bir kere de başıma gelen için teşekkür edeyim. Böyle bir şeyler yazmak isterken en olmadık yerde siktir et diyip kesmek istiyorum. Mesela gene öyle bir an. Yazacak dermanı kendimde bulamıyorum mesela. Bundan bile aciz olmamalı insan ama oluyor. Yazdığım şeylere dair en üzücü olanı şu; aylar önce, yıllar önce yazdıklarıma baktığım zaman gene aynı kafada olduğumu görmek. Bu ise benim durduğum yerde kayboluşumun, sanki bir vida gibi döne döne o yeri hiç bozmadan dibe batışımın bir göstergesi gibi. Ve yazdığım her şey, bir kıyıda köşede var oldukça o deliğin daha da açıldığını yüzüme vuruyor. Vida, çok mantıklı bir benzetme oldu bence. Hayatımın en zorlu maçlarında, en kritik deplasmanlarında ilk dakikalarda elimi yüzüme bulaştırmamı çok güzel anlatacak bir eş seslilik, sevdim bunu: Vida! Test, gerizekalı vida!