Her gün geçtiğim kavşağın yanındaki tabela değişmiş ve bu, hayatı benim gibi yaşayan biri için köklü bir değişiklik. Hayat yolunda düşüncelerimle kaybolduğumu hissetsem de yere ayak basan varlığımla katiyen kaybolamıyorum. Her sokağın, her yolun nereye çıktığını iyi biliyorum ve bu durum benim canımı sıkıyor. Yürüdüğüm zaman yolu uzatabildiğim kadar uzatmaya çalışıyorum, fakat bu yürüyüşlerin sonunda katiyen yorgunluk hissetmiyorum. Kafam karışık, aklım darmaduman, davranışlarımın geldiği nokta bazen tanıyamayacağım kadar değişik bir hal alıyor. Bu öfke, bu patlamalar, böylesine bitmek, bana yakışmıyor. Bittiğimi söylediğim ilk gün bu değil, yıllardır söylüyorum. Ortada hala biten bir şey olmadığına göre bir yalancı sayılır mıyım? Belki de uygun kelimeyi bulamamış da olabilirim bunca zaman. Bu bitmek değilse de azalmaktır. Her saniye, milim milim azalmak. Ben azaldıkça bardağın boş tarafı artıyor. Dolu tarafından bolca bakış atmak istesem de başaramamamın sebebi bundan olmalı.
Bu hayatta en sevmediğim şeylerden bir tanesi hislerimi yazıya dökmek olabilir. Geçen yılların hiçbir şeyi değiştirmediğinin göstergelerini yaratıyorum. Geçen günlere bu yazılarla bir not bırakıyorum, hiçbir şeyin değişmediğine dair bir not. Kimsenin benimle beraber yürümek istemediği bu boş yolun kenarındaki tabelalar gibi. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yolda yalpalayarak yürüyorum ve işte bu yolda gerçektekilerin aksine yorgunluk nedir biliyorum. Çünkü bu yol, benim kafamın içindeki yoldur. Önü, ardı arkası görülemeyen; etrafında ot bitmemiş, bina dikilmemiş, tek bir dönemeci bile olmaksızın dümdüz giden ancak aslında hiçbir yere götürmeyen o yol ve ben bu yolun yolcusuyum, ancak benim istediğim yolculuk bu değil. Ve bu yolda öylesine yalpalıyorum ki tek yumrukluk canım varmış gibi hissediyorum. Somut ve etkili bir darbe ne beni bırakır, ne de bu yolu.
Dedim ya benim istediğim yolculuk bu değil diye. Gerçekten değil. Her kaldırım taşını biliyormuşum gibi hissettiğim sokaklarda yapılanlar da değil, zihnimdeki ardı arkası kesilmeyen o çölde yapılan da. Ben söken şafağa eşlik eden serinlik tenime vururken kulağımda kuş sesleriyle kaybolmak istiyorum. Döndüğümüz bir köşe bizi masmavi sulara kavuştursun. En önemlisi yanıma baktığım zaman bir boşluk değil varlığına şahit olmak istiyorum. Seninle nerede kaybolursak olalım, ne önemi var. Kaybolmadığım yıllara sayarız. Yorulalım gitsin, ben o kadar çok yorulmadım ki bu bildiğim yollarda. Uzaklaşabildiğimiz kadar uzaklaşalım, hani sen demiştin ya o evi de o şehri de kendine işkence ettin diye, bu işkenceden uzaklaşsam ne çıkar? Bir an bile ayrı kalmayalım, cıvık herifin teki olduğum için değil de ayrı kaldığımız yıllar yüzünden sırtıma binen yüke inat. Bu meseleye dair tahayyül edilecek onlarca şey var ancak bunlar şu an elimde sihirli bir değnek olsa bile gerçekleştirmeyeceğim şeyler oldu artık, çünkü her şey dağıldı geçen yıllarda. Saflığını kaybetmiş bir hayal oldu. Gene de aklımdan geçmesine engel olamıyorum bu varsayımların. İşte sırtıma binen yük dediğim şey yılların getirdiği uktedir. Ben bu yükü kafamın içindeki yolda da taşıyorum, ayak bastığım kaldırımlarda da.
Ben bu selin, akıntısına kapılmış gidiyorum. Onunla beraber önüme çıkan her şeyi de yok ediyorum. Nereye gittiğine dair tek bir söz hakkım bile yok, çünkü kapılan benim, bu yolun bitişi senin insafına, doğanın, güneşin, tanrının insafına kaldı hatta. Fakat ben, sadece kapılanım tüm namertliklere rağmen. Böyle bir şeye maruz kalan herkes gibi ben de çırpındım, çok uğraştım kurtulabilmek adına. Bu akıntının beni sürüklediği her metre, üstümün sırılsıklam olmuş her zerresi zoruma giderken; artık öyle bir derdim yok. Adına öğrenilmiş çaresizlik de, adına manyaklık de, adına ukte de, ya da hiçbir şey deme, bunun söz hakkı sadece bana kalsın. Hakkım olmasına rağmen sözü bulamıyor olsam da, ölene dek bulamayacağım demek değildir bu. Komik ama akışına bırakalı yılları devirdim, zaten bu selin bana sunduğu başka bir seçenek yoktu. Fani olan hiçbir şeye sonsuzluğun bahşedilmeyişinin vermiş olduğu güvenceden başka hiçbir çare yok aklımda. Bardağın dolu kalan birkaç damlası budur.
Ben bu selin, akıntısına kapılmış gidiyorum. Onunla beraber önüme çıkan her şeyi de yok ediyorum. Nereye gittiğine dair tek bir söz hakkım bile yok, çünkü kapılan benim, bu yolun bitişi senin insafına, doğanın, güneşin, tanrının insafına kaldı hatta. Fakat ben, sadece kapılanım tüm namertliklere rağmen. Böyle bir şeye maruz kalan herkes gibi ben de çırpındım, çok uğraştım kurtulabilmek adına. Bu akıntının beni sürüklediği her metre, üstümün sırılsıklam olmuş her zerresi zoruma giderken; artık öyle bir derdim yok. Adına öğrenilmiş çaresizlik de, adına manyaklık de, adına ukte de, ya da hiçbir şey deme, bunun söz hakkı sadece bana kalsın. Hakkım olmasına rağmen sözü bulamıyor olsam da, ölene dek bulamayacağım demek değildir bu. Komik ama akışına bırakalı yılları devirdim, zaten bu selin bana sunduğu başka bir seçenek yoktu. Fani olan hiçbir şeye sonsuzluğun bahşedilmeyişinin vermiş olduğu güvenceden başka hiçbir çare yok aklımda. Bardağın dolu kalan birkaç damlası budur.
10-11 mayıs 2018, affet biraz erkenciyim ancak yine de yavaşım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder