23 Şubat 2017 Perşembe

fren mesafesi.

23.2
Kalbim en uzak hayallere coşkuyla çarparken aklım intihar mektupları karalamakta. Dolu hissediyorum kendimi, bir damla daha gam alamayacak kadar. İstemediğin bir ödülü "kazanmak" adına çabalamanın tek çıkar yol gibi görünmesi ama aslında beni çıkarttığı tek şeyin zıvana oluşu gibi. Tek bir adım atmaya, herhangi bir cümle için dudaklarımı aralamaya mecalim yok. Geleceğimi göremiyorum. Değil yıllar, aylar sonrasını bile düşünmek sürrealliğin daniskası. Dert yarrak gibidir herkes en büyüğü kendinde sanır demişler, bendeki durum öyle de değil, aslına bakarsan herhangi bir insanın yapabileceği en mantıklı telkinleri kendi önüme seriyorum ancak bunun hiçbir şeyi değiştiremeyişi kaçınılmaz bir son oluyor. Aslında kaçınılmaz sonlara gelecek olursak bu konuda hissiyatımın karanlığını normal bir siyah değil anca vantablack karşılar ve bunun ilk cümleyle kocaman bir bağı var. Koştuğum bu yarışta bitiş çizgisi uçuruma paralel ve hızım da kontrolüm de freni patlamış bir kamyondan hallice. Geleceğin belirsizliği, geçmişin dönülmezliği ve yalnızlığım beni içten içe yiyip bitiriyor. Ben kısa ömrümü kaplayan tüm bu kasvetten yoruldum. Ne olacaksa, nasıl olacaksa olsun. Olsun ve bitsin.

Bir konu daha var ama o konuyla ilgili düşündüğüm, yazdığım, baktığım, andığım her an kendimden nefret ediyor, tiksiniyorum. 1 yıl oldu anasını sikeyim ne cümle kaldı, ne duygu, ne düşünce. Bıraktığı boşluk, hissi bir çöplüğe döndü ama katiyen dolmadı. Bu yaranın ölene kadar sızlayacağına ve benle geleceğine emindim zaten. Bunu söylediğimde bana inanmamıştı ama ben hislerimde her zaman dürüsttüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder